Bütün dünyada hızla artan Obezite, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından "Sağlığı bozacak ölçüde vücutta anormal veya aşırı yağ birikmesi" olarak tanımlanmaktadır. Alınan enerjinin harcanandan fazla olması ve bu fazla enerjinin vücutta yağ olarak depolanması olarak da tanımlanabilir. Günümüz teknolojisindeki gelişmelerle beraber hayat kolaylaşmakta ancak bireylerin hareketliliği azalmaktadır. Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha büyük sorun olan obezite, bulaşıcı olmayan kronik pek çok hastalığa davetiye çıkarmakta ve dolaylı da olsa ölüm nedenleri arasında ilk sıralarda yerini almaktadır.
Bakanlığımızca yapılan Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması (2010) sonuçlarına göre ülkemizde obezite sıklığı; 19 yaş ve üzerinde genel toplamda % 30, 3, erkeklerde % 20, 5 ve kadınlarda % 41 olarak bulunmuştur. Aynı araştırma sonuçlarına göre ülkemizde 12 yaş ve üzeri bireylerin % 71, 9' unun hareketsiz yaşadığı tespit edilmiştir. Türkiye Okul Çağı Çocuklarında (6-10 Yaş) Büyümenin İzlenmesi Projesi Araştırması (TOÇBİ– 2009) sonuçlarına göre bu yaş grubunda obezite % 6, 5 fazla kilolu olma oranı % 14 bulunmuştur. Çocuklarımız ve gençlerimiz arasında yaygın olan internet bağımlılığı onları hem sosyal yaşamdan kısıtlamakta hem de hareketsiz bir yaşama sürüklemektedir. Bu hareketsizliğin yanında olumsuz beslenme alışkanlıklarının da gelişmesiyle maalesef genç yaşta obezite illetiyle tanışmaktadırlar. Obezite oluşmasında gör ardı edilmemesi gereken bir faktör hayatın ilk yıllarındaki beslenme şeklidir. Çeşitli çalışmalarda görülmüştür ki anne sütü ile beslenenlerde obezite görülme sıklığı anne sütü almayanlara göre daha düşüktür. Bunun dışında obezite oluşumundaki başlıca risk faktörlerini; yanlış ve aşırı beslenme alışkanlıkları, yetersiz fiziksel aktivite, yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, sosyo-kültürel etkenler, gelir durumu, hormonal ve metabolik etmenler, genetik etmenler, sık aralıklarla çok düşük enerjili diyet uygulama, psikolojik problemler, sigara- alkol kullanma durumu, kullanılan bazı ilaçlar ( antidepresanlar vb.), doğum sayısı ve doğumlar arası sürenin kısa olması şeklinde sayılabilir.
Yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı geliştirmek; alınan enerji ile harcanan arasında dengeyi sağlamak; uyku ve öğün saatlerine dikkat edip, düzenli bir hayat yaşamak; boy uzunluğuna uygun kilo ölçüsü hedeflenerek kilo almaktan kaçınmak; gelişigüzel diyetlerden uzak durmak (mutlaka bir uzmandan yardım alarak diyet uygulanmalı); yağlı ve şekerli besinleri tüketmemek; bebekleri en az bir yıl emzirmek; bol su içmek ve bünyeye uygun fiziksel aktivite uygulamalarını her gün yapmak; besinleri kızartmak ve kavurmak yerine haşlama, fırınlama ya da buğulama yöntemleriyle az yağda pişirerek tüketmek gibi tedbirlerle obezite oluşumunu engellemek (eğer hormonal bir bozukluk yoksa) mümkündür.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından, bireylerin ve toplumların bu önemli halk sağlığı sorununa dikkatini çekerek bilinç geliştirmek ve böylece sorunu oluşmadan önlemek amacıyla 22 Mayıs “Avrupa Obezite Günü” olarak belirlenmiştir. Bu vesile ile özellikle içinde içinde bulunduğumuz Ramazan Ayı’nda kurulan sofralarda aşırıya kaçmayıp sağlıklı beslenerek obeziteden uzak sağlıklı bir yaşam sürmeye; bu konuda desteğe ihtiyacı olan herkesi sağlık kurum ve kuruluşlarımıza davet ediyorum.
Uzm. Dr. Serhat Korkmaz
Sağlık Müdürü